2 Nisan 2016 Cumartesi

Gidenin ardından......2

Ben 18 yıl babamın kızı Füsun İpek dim....o olağanüstü bir insandı...ona öylesine bağlıydım ki 1977 yılında bir iş kazasında vakitsiz bir şekilde (vakitlisi nasıl oluyorsa) kaybettiğimde dünyam kararmıştı....kör oldum sanmıştım...Cemal ,babamın onay verdiği ,onun da olağanüstü bir insan olduğunu zamanla anlayacağım bir genç adamdı....çocuk denecek yaşlarda çalışmaya başlamış ,bu arada da okumuştu....devam mecburiyeti olmayan bir okula gitmesi(Ankara iktisad-i Ticari İlimler Akademisi)bu yüzdenmiş....çalışarak okumak mecburiyeti.....babamı çok etkileyen bu yönler o zamanlar benim için fazla birşey ifade etmiyordu galiba....babam benim için her zaman en iyisini bilirdi.....bana göre fazla ciddi,hayatın gerçekleri ile çok küçük yaşlarda tanışmış,geleceğini tamamen kendisi inşa etmiş bu 25 yaşında ki genç adam,koskoca bir aile de standartların üstünde yaşatılan,her istediği yapılmazmış gibi  davranılıp ama sessizce yerine getirilen,hayatında hiçbir zorlukla karşılaşmamış,kendisinden istenilen sadece derslerine çalış talebine, elinden geldiğince uyan bir kıza talip olmuştu....Teyzemin okulunda öğretmenlik yapıyor,arasıra  sınavlara girmek için de Ankara ya gidiyormuş....Anneannem ve teyzem de bu genç adamı o kadar sevmiş ki,kader bizim için ağlarını örmeye o zaman başlamış.....onların evine gire çıka konu artık sadece ben olmaya başlamış....ve bir karlı günde Adana dan İstanbul a anneannemle birlikte gelip,babamın karşısına geçmiş....bütün hayatını en ince noktasına kadar ona anlatıp,tek kızına talip olduğunu söylemiş...babamın beni yanına çağırıp da fikrimi almak istediğini hayal meyal hatırlıyorum....baskın düşünce babamın bu delikanlıyı beğenmiş olduğunu hissetmemdi...o halde ben de onu memnun etmeliydim....ve biz çok kısa sürede nişanlanıp,evlendik....çok çok ayrı iki karakter...çok çok farklı ailelerde yetişmiş iki insan....
Ben evet ,bugün için çok çocuk yaşda evlenmiştim ama o da öyleydi...fakat o ne olgunluktu ...babamın genç modeliydi sanki(bu arada babam da 44 yaşındaydı)çok tanımadan ve açıkcası aşık olmadan evlendiğim bu adamı,olaylar karşısındaki tutumu ,davranışı,ve bana karşı olan aşırı sevgisi ile gün geçtikçe artan bir sevgi ile ben de sarıp sarmaladım....evimizde eski yaşantımdan pek de eser yoktu belki ...ama ne gam....biz mutluyduk....ben akşamları onu camda beklerdim...o elinde bir demet çiçekle eve gelirdi....güzel günlerdi...tek kötü taraf Ankara da olmamdı....Ankara yı hiç sevmezdim ....aslında orada olmamızın sebebi de bendim . Zira Hacettepe de okuyordum...Bir gün beni karşısına alıp,Ankara yı sevmeye bak,çünkü senin ,çocuklarımız olunca onların ,geleceğinizi garantiye aldığım zaman ülkem için çalışacağım ve bunun için  de Ankara da olmamız gerek demişti...bunu o zaman hiç ciddiye almamıştım..ama hayatımızın içinde Ankara,DSP,CHP hep oldu....bana göre boşu boşuna yapılmış bir koşuşturmaydı...ben dışardan onun gibi bir insanın siyaset yapamayacağını görüyordum...fazla dürüst,fazla doğrucu,fazla insancıl,fazla saygılı velhasıl siyasilerde görmeye alışkın olmadığımız bir çok fazlası vardı...onu üzerler diye üzülürdüm...ve nitekim bu hep böyle oldu.....ülkem diye yapmak istediği her girişim sonuçsuz kaldı...ama şunu net olarak söyleyebilirim ki hayatı boyunca ülkesi için ne yapabilirim düşüncesi hiç bitmedi....68 yaşındaydı..ve daha o kadar çok yapmak istediği şey vardı ki...ben ,o anlattıkça yoruluyordum..herşeyi kuralına uygun yapmak istediği için (Türkiye şartlarında bunun ne kadar zor olduğu malum) her işi yavaş ilerlerdi...dolayısıyla bir sürü hayali yarım kaldı...Ama öylesine mükemmel 2 evlat yetiştirdi ki.....onları bir oya gibi işledi desem abartmış olmam...konuşmayı yeni yeni öğrenmeye başladıklarından itibaren haklarını savunmalarını öğretti mesela...demokrat olmayı,dürüstlüğü......sonraları,iyi bir aile babası olmayı.....sabrı,velhasıl herşeyi....bugün düşününce mutlu olmamız için gereken herşeyi her zemini hazırladı...ama  bugün çokkk eksiğiz...onsuzluğa alışmak çok zor...sevgimiz ,özlemimiz giderek artıyor...ben 43 senedir İpek soyadımın ardına eklenen Halaman ı da gururla onurla taşıdım...ömrüm oldukça da taşıyacağım....evlatların ismini daha da yüceltecekler ....sen rahat ol ..

iPad'imden gönderildi

Gidenin ardından.........1

O gün sıradan bir haftaya daha başladığımı sanıyordum.Canımı ,işe değil de geri dönülmez bir yolculuğa uğurladığımı bilmeden ......bahçe kapısından çıkana kadar arkasından bakıp kalmıştım...
Onu sonsuza ,kendimi de ona kavuşacağım güne kadar sonsuz bir hasretin kucağına yolcu ettiğimi bilmeden.....meğerse bizim için başka planları varmış bilinmezliğin...
Ailemle yaşadığım 18 yılın ardından 43 sene ,ufak tefek seyahatleri saymazsak,hiç ayrılmamıştık....ben onsuz bir hayatı bilmezdim...biz hep Füsun ve Cemal idik...O benim arkamda kendimi her zaman güvende hissettiğim,kolları ile adeta bir kanat gibi beni sarmalayan ,ama hayata karşı dik durabilmem için de zorluklara itelerken,beni sakınan,romantikliğini babacanlığı ile mix edip,beni şaşırtan ,şahsına münhasır dedikleri türden bir adamdı....üniversite sıralarında evlendiğimiz için beni de çocuğu gibi görmüş,yerine göre ders çalıştırmış,yerine göre de ders aldırmıştı...Lise çağlarında okumaya başladığı  Cumhuriyet gazetesi ,etrafında hep yaşça kendinden büyük insanlarla arkadaşlığı ,hayata çok erken atılması, olaylara sakin yaklaşımı,sabrı.....ne kadar da farklıydı çevremdekilerden.... hey gidi günler hey...yıllar 30-35 yaşına kadar çok yavaş geçiyor...ama sonrası, sonrası göz açıp kapayıncaya kadar çabuk ...bilmiyorum ....ya da bizimki öyle oldu...
40 yaşındayken geçirdiği kalp krizi benim ,çocuklarımın ,onun ,hayatımızın dönüm noktası oldu...Miyokart enfarktüs dedikleri en tehlikeli türden ,üstelik çok genç yaşta..Tanrı 49 yaşında bir kaza sonucu kaybettiğim babamdan sonra kocamı bana bağışladı sanırım....ve ben çocuklarımı dahi ikinci plana atarak sadece ve sadece ona adadım yaşantımı...bunu öylesine içden öylesine yürekten severek yaptım ki..çocuklarımla aramızda adeta sessiz bir dayanışma oluşmuştu...gözlerimdeki öncelik babanızın ifadesine onlarda kendilerinden beklenemiyecek bir olgunlukla  adeta göz kırparak ortak olmuşlardı...hepimiz adeta onun gözlerinin içine bakıyorduk...önceliğimiz onun yaşaması idi..tanrının da yardımı ile bunu başardık....başka bir kriz geçirmeden by-pass a gönderebilmiş olmakla da ayrıca doktorlarımızın takdirine mazhar kalmıştık...O by-pass hikayemiz de ayrı bir olaydı...Krizi geçirmesinin üstünden geçen yıllar içerisinde kendini o kadar iyi hissetmeye başlamıştı ki,araba ile yaz sıcağında Adana ya gitmek istemişti....Ben de hayır demiştim...müthiş bir mücadele başladı aramızda,sonunda bir orta nokta da anlaştık..Doktora gidecek ve sağlam raporu alacaktı...Eğer gitmesine müsade ederse ben de ikna olurum demiştim..Doktorumuz Mordo Bardavit idi ki onu her zaman şükranla anıyorum..Hemen onu aradım,bir randevü aldım,ve mutlaka bir talyum testi için ikna etmesini rica ettim...Cemal in sağlığı konusun daki dik başlılığı yüzünden onunla da aramızda harika bir uyum oluşmuştu.Netice de karşımıza çıkan tablo hepimiz için yeniden bir şokdu...acilen by-pass.....bizim için yeniden zor günler başlıyordu....Çoluk çocuk onu öylesine sarmaladık ki -bu arada Lili mizi de unutmamalıyım-sevgimiz,ilgimiz o zor günlerinde üstesinden gelmemizi sağladı....canım benim...
Yıl 1996 ve 2016.....rutin yapılan kontroller,hiçbir problem olmaksızın gelinen geçen pazartesi.....Kalabalıklaşmış olan ailemiz,2 güzel,olgun,dünya iyisi kızlarımız,3 tane harika ,yaşam enerjisi torunlarımızla çok ama çok keyifli bir hale gelmişti...mutluyduk....tek üzüntümüz ülkemizin içinde olduğu bu kötü günler ve yaşanan terör olayları idi...Ülkesi,Atatürk sevgisi,ailesi,dostları.......vazgeçilmezleri....bugün içim kan ağlıyarak yazdığım bu satırları sizler de okurken ne denli zorlu bir yaşamdan bu mutlu günlere geldiğimizi bilin istedim...hayat hep güllük gülistanlık değil elbet...ama hep de üzücü değil...O her zaman geleceğe ümitle bakan ,yaşam enerjisi olan,etrafına neşe saçan şahane bir baba,dede,ve eşdi...bugün ona dair söyleyecek sözü olan kim varsa evimizin kapıları sonuna kadar açık olacak...

19 Kasım 2013 Salı

.......KARDEŞ



              Kardeş ,insanın seçme şansı olmadan çok yakın bağlarla bağlı olduğu bir varlık...ne mutlu birbiri için kalbi çarpan ,tek yürek olmuş kardeşlere...şükür ki; ben bu mutlu kişilerdenim ....Hani derler ya ayağı taşa çarpsa canım yanar...işte benim ki de o türden..
           Çocukluk zamanları,yani aynı evde olduğumuz o kısa zamanları hatırlıyorum...Topu topu 17-18 yıldan bahsediyorum,saç saça baş başa olduğumuz dönemler....evet evet yanlış okumadınız...saç saça ,baş başa dedim...
           Biz iki erkek ,bir kız  ,üç kardeşiz...2 büyük ki; aramız 1 yaştır,adeta birbirimizle  düşman gibiydik...Sebep birbirimizin eşyalarını kullanmaktı...o saklar,ben saklardım...ne zaman ki ; diğerinin kullandığını fark ederdik,işte kıyametin koptuğu an .....Küçük kardeşimiz etliye,sütlüye pek karışmazdı ama bazı bazı politik davrandığı da olmaz değildi..yani kimin eli kuvvetliyse ondan taraf olurdu..
          O günler çok çabuk geçti...ben okumaya Ankara ya,o da Almanya ya gidince evimizin sefasını sürmek en küçük kardeşimize kaldı desem abartmış olmam sanırım..Zaten Ankara günlerimle birlikte okul, evlilik,çocuk gibi hepsi başlı başına bir dönem olması gereken zamanların tamamını birden yaşamaya başlayınca...ağır abla durumum da başlamış oldu....
         Insan  birçok sıfatlara sahip olunca ,üniversite öğrencisi,eş,anne gibi ,öyle bir olgunlaşıyor ki;  işte ben de 19 yaşında aynen öyle olgunlaşdım..hele hele üstüne üstlük birde ağır ağbi bir eşe sahip olunca varın seyreyleyin gerisini....
         Kardeşlerimin ,en kıymetlilerimin başında geldiğini, babacığımı vakitsiz kaybettiğim an anladım..o zaman artık ablalık duygusu galebe çaldı...
         Yaş ilerledikce duygular daha da pekişiyor..en büyük ben ,sanki şu anda en küçükleriymişim gibi ,onlar tarafından koruma altına alınmış  hissediyorum..Bu duygu harika bir duygu....ama bu koruma duygusunu iki erkek evladım da bana yaşatıyor..eşimi saymama gerek yok,o zaten tam bir Adana/Kozan insanı.....
      On gündür kardeşimi evimde misafir etmenin tarifsiz mutluluğunu yaşadım..eskileri konuştuk,kah güldük,kâh duygulandık....pazar akşamı gittiğimiz yemekte beraber dans ettik😄eğilip kulağıma babamla da böyle dans ederdiniz dedi...evet babamla da öyle dans ederdik....
....Bugün onları  evlerine ,çocuklarının yanına yolcu ettim,yolları açık olsun...bense tatlı bir burukluk içinde duygularımı paylaşmak istedim...
   Sahip olduğumuz değerlerimizin yaşarken farkına varmak gerek..burdan alacağınız haz,ruhunuzu besleyecek,güzel duygularla beslenmiş ruh ,ışıl ışıl yüzünüze yansıyacak...işte yaşamak.......

4 Haziran 2013 Salı

Eyyy ATAM ın Gençleri....







Apolitik diye eleştirdiğimiz gençlerimizden bu yanlış tesbit için kendi adıma özür diliyorum...Onlar bizlere göre daha geniş bir pencereden dünyaya bakıyorlar..Olaylar karşısında daha sakin ,yaklaşımları daha medeni,daha kişilikli,ne yaptığını bilen,davasını sonuna kadar savunan ve bunu yaparken de asla başka fraksiyonlara pirim vermeyen bir nesil olmuşlar..ülkesi için doğru şeyler yapan herkesi alkışlıyorlar..hemde dinine ,mezhebine,mensup olduğu partisine,sempatizanı olduğu spor kulübüne bakmaksızın yapıyorlar bunu..
Canım ATAM seni şimdi her zamankinden daha da çok seviyorum..Taaa o zamanlar,birçok imkansızlıklar içerisinde bu kadar vizyonu geniş bir insan olabilmek...Sen sadece bu ülke için değil,bu dünya için bile çok fazlaymışsın..Bu kadar zaman da hala bir eşine rastlanmadı,rastlanamayacak gibi de görünüyor...
Gençlerin kalbindeki yerini kıskananlar ,onu yerlebir etmek isteyenler hiç boşa uğraşmasınlar,onlar bunun için uğraştıkça,sen daha da çok yüceliyorsun...Onlar daha da cehaletleri ile ortaya çıkıyorlar...
Bu sevginin sebebini merak edenler için; ATATÜRKümüzün GENÇLİĞE HİTABE sini tekrar tekrar,olmadı baştan ,defalarca okumalarını öneririm... Şifre orada..Görsünler bir gençlik nasıl onurlandıırılırmış...
Sevgili gençler,sizler ne  şanslısınız ki ATAmızın  hitabesi ışığında, çok güzel bir dayanışma ile bir direniş sergiliyorsunuz...Dünya sizi hayranlıkla izliyor...Ama bir o kadar da şanssızsınız ..çıtanız o kadar yüksekte ki gerek kültür gerek bilgi ,beceri anlamında  ufukta size yönetici  olacak hiçbir lider görünmüyor...İş başa düştü yani anlayacağınız....bu lideri de siz bulup çıkaracaksınız aranızdan...
Önce bir öğretmen sonra da bir anne olarak,sizlerden bir kez de yaptıklarımız,ve yapamadıklarımız için özür diliyorum...
Muhtaç olduğunuz kudret,damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur..

17 Mayıs 2013 Cuma

Benden size terapiler...







         Akşamın ilerlemiş bir vaktinde bahçemde hafif bir rüzgarın önüne katıp getirdiği hanımellerinin kokusuyla  otururken. bloguma yeni bir  yazı yazmak istedim...Şu an ki iç huzuru ve mutluluğumu sizlerle paylaşmalıyım..
         Bugün bir kez daha anladım ki insan mutluluğu da mutsuzluğu da kendi yaratıyormuş...yıllarca hayatın çarkı içerisinde dönüp dururken bunu anlamamışım..ya da anlamaya çaba sarfetmemişim...ya da anlamak için vaktim olmamış....
         Her neyse,şu an tabir-i caizse zincirden boşanmış bir haldeyim...adeta yapamadığım birçok şeyi hepsini birden yapma telaşına girdim....Yıllarca evimde akşam saatlerinde yaptığım sporumu artık  normal insanlar gibi gündüz saatlerinde ve bir spor merkezinde insanlarla birlikte yapıyorum..Ne keyifli birşeymiş...Bu senelerdir yaptığım pilates ve kardio tabii ki....Bundan başka bir aktivite de,çocukken geçirdiğim bir travma sebebiyle öğrenmeye asla cesaret edemediğim yüzmeye niyetlenmem....Bunun sebebi torunların maskarası olma korkusu herhalde...Bir gayret hemen hergün hocayla çalışıyorum..
       Ama ben size asıl bu hafta yapmaya başladığım başka bir aktiviteden bahsedeceğim..O da nefes terapisi....Meğerse bu yaşa kadar hiç doğru dürüst nefes almıyormuşum....Bunun sonucu olarak,stres,çeşitli ağrılar,yorgunluk,sinirlilik,kızdığım zaman milleti parçalama arzu ve isteğim.....daha ne sayayım ki.....Bir kaç derste acaip bir dinginlik geldi üstüme....Öyle ki hoşuma giden bir melodi duyduğumda ona eşlik etme,hatta dans etmeye kadar vardırdım işi....Ben bile kendime şaşıyorum...Aslında çalışma hayatı içerisinde elimden geldiği kadar pozitif olma gayreti içerisindeydim...bunda bazen başarılı oluyor,bazen de olamıyordum...ama şu an başarılı olamama gibi bir durum söz konusu bile olamaz..Demek ki yüklerden kurtulmak,hafiflemek gerekmiş...bunu yolu da doğru nefes alıp vermekten geçiyormuş...İlerleyen seanslarda daha neler olduğunu sizlerle yine paylaşırım..Ama şu kadarını söylemeliyim ki; doğru nefes almayı öğrenmek, geç kalmadan yapmanız gereken en önemli şey....Mutlaka vakit ayırmalısınız,hem kendiniz,hem de çevrenizdekiler için....Tabii öncelikle kendiniz....
         Terapilere başlamışken ozon ve C vitamini de söylemeden geçemiyeceğim...Bütün bunlar sağlığımız için yapmamız gereken basit ama çok önemli şeyler....Oldum olası bu tip sağlık konularına ilgi duyardım..Ben 35 yaşımdan beri düzenli C vitamini kullanırım vede onun yararlarına çok inanırım...Calsium,Magnezyum,Çinko ve de E vitaminide gün aşırı aldığım diğer 2 vitamindir...Bunu neden söylüyorum....Çünkü kendim bir örneğim...Kemik erimesi ,cilt kırışması,vs gibi hiç bir şeyle henüz karşılaşmadım...Yaşım 60....Daha güzel bir örnek Prof.Dr Erol Düren...Onunla yaptığım bir sohbette C vitaminin yararlarını anlata anlata bitiremedi...Bu konuda bir yazı hazırladığını da söylemişti...Zaten kendisini gördüğünüz zaman da bunu hemen fark ediyorsunuz...Maşallah hala çok yakışıklı .... ve C vitamini diyor.....
        Bildiğim,faydasını gördüğüm herşeyi sizlerle paylaşacağım....Bu konuda asla bencil olmadım olmayacağım....Yapmak yapmamak ,inanmak inanmamak size kalmış....Benden söylemesi....

30 Nisan 2013 Salı

Ahhh evim vahhh evim...

Evim benim evim değilmiş meğerse.....Çalışma hayatıma noktayı koyduktan sonra,ev hanımlığı yapalım dedik....O da ne.....Aradığım hiç birşeyi yerinde bulamıyorum...Telefon elimde Derya  o nerde,Derya bu nerde( Bu arada Derya yardımcım...)....devamlı sorma duurumu...Kendi kendimeyken neyse de Cemal in yanından aramak doğrusu  kanıma dokunduğu için,yukarı çıkıp sessiz sessiz sormayı yeğliyorum...Baktım olacak gibi değil,şu işi baştan planlayalım bakalım dedim...Amanınnnn ne zor bişeymiş....Ama bir kaç günün sonunda herşey istediğim gibi oldu..Mum mum .....öyle derler dimi...mum gibi oldu...Bu akşam kocadan bir aferini hakettim galiba....Gözleri yaşaracak adamcağızın...Sakın ola ki beni pis pasaklı bişey sanmayasınız...Sadece düzen bozulmuş....Ev adeta Deryanın evi olmuş...Tevekkelli bazen işten geldiğim zaman görünen aksesuarların yerlerini   değişmiş bulurdum..Sinirlenir,tekrar eski yerlerine koyardım...Tabii,bu zamanımı aldığı için daha beter öfkelenirdim...Eeee kadıncağız haklıymış doğrusu.O kadar herşeyi kendine göre planlamış ki,,bir aksesuarın lafımı olur...Ben, herkesin davetlerinde ince eleyip sık dokuyan bir insan olarak,kendi evimin planlamasını Derya nın kendine özgü zarif  zevkine terk etmişim..Yaaa işte böyle...Neyse artık işi kotardık sayılır..Bundan sonra neyin nerde  olduğun bilen bir  ev hanımı olarak hayatımıza devam edeceğiz...

27 Nisan 2013 Cumartesi

Portofino.......My Love.......


  • 1965-1968 çocukluk , genç kızlık yıllarımın başı.... Dalida beğendiğim şarkıcılardan....Hele hele "İ found my love in Portofino" şarkısı dilimizden düşürmediğimiz bir şarkı....Şarkının başında ki o , denizin kıyıya vurduğu anda çıkan ses bütün romantik duygularımızı harekete geçiriyor....(o zamanlar daha İbrahim Tatlıses yok tabii  :)))))..Şarkıyı her dinleyişimde o sahili kendimce hayal etmiştim...Ve oraya gidebilmeyi tabii ki...Bu yaşa kadar dünyanın  pek çok yerlerini gezdik gördük ... Fakat Portofino hiç aklımıza gelmedi.Taa ki şarkı ve Dalida yeniden gündeme  gelinceye kadar... o zamanki  duygu ve istekler  anılarda canlandı...Allah'tan her bakımdan kafa dengi bir eş ve arkadaşlara sahip  bir insanım....Ve de organizasyon yapmaktaki başarısı asla yatsınamıyacak bir  evlada .......Beni o kadar iyi tanıyor ki bunu  bir kere daha çok iyi anladım.Bir şarkının peşinden  45 sene sonra kalktık Portofinoya gittik...Splendido  Otelin  harika odalarından  birine yerleştik.Otel görevlisinin panjurları açması ile bir çığlık atmışım..Adeta bir tablo vardı karşımda....Tanrım ne kadar güzel bir yer burası diye bağırmışım...Doğrusu benim bu şekilde duygularımı açık etmem,Cemal in yüzünde ''ohhh neyse ki'' anlamında bir rahatlamayla yanıt buldu.. Hiç zor bir kadın olduğumu düşünmüyorum ama 39 senedir kocamın bir koçla yaşamanın zorluklarını söylemesinden olsa gerek bu durumu yavaş yavaş kabullenir oldum sanki...Odanın içine dolan o mor salkım kokularından adeta büyülenmiş olarak,şöyle bir yerleşip hemen kendimizi aşağıya attık...Harika ortancalar,renk renk açelyalar,İstanbul da büyümesi için tabiri caizse gözüne baktığımız Sikaslar  orada adeta ağaç olmuşlar ...meyve bile vermiş ..ama en aşağı 50 senelik olmaları gerekmiş bunun için...Bu arada böyle bir bilgiyi de dağarcığımıza katmış olduk...İlkgece yemeğimizi otelimizde yedik..harika bir şarap eşliğinde tabii ki..Sonrasında  Viladi Gatto isimli piyanist şantörün muhteşem ve gençliğimizi çağrıştıran  çoook tanıdık  şarkılarına eşlik edebildiğimiz kadar ettik..Sonraki geceler her ne kadar yemeğimizi başka başka yerlerde yediysek
    bile..Viladiyi ve sonrasında ona eşlik eden emektar şef garson Antonio yu  her  gece dinledik...Bu seyahate dair o kadar çok yazacak şeyim var ki...Bir küçük kitapcık olabilir...Demek ki  organizasyonlar peşinde koşarken farkında olmadan yapmayı ötelediğim şeylerden biri de buymuş....Şu an Buika yı dinlerken bir yandanda bu güzel 4 günü süzgeçden geçirip  yazıya döküyorum...Portofino ya gideceğimi paylaştığımda  bazı arkadaşlarım çok hayal kırıklığına uğrayacağımı söylemişti..Düşündükleri gibi olmadı...Ben hayallerimin de ötesini buldum...Yorgun beynim adeta resetlendi...Orada bulunduğumuz günler içinde yakın mesafelerde ki yerlere de gittik,ama her defasında  Portofino ya gelip,o meydanda  bulunan Cafe&Restaurant lara kendimizi atıp şaraplarımızı yudumlamak....işte buuuuuu dedirtti....Aaaaa unutmadan şunu da eklemeliyim; bizim 23 Nisanımızda onlar da bir kutlama yapıyorlarmış ...Portofino ya ilk geldiğimiz gün  denizin hemen önünde,meydanda bir kuru ağaç ve etrafına çalı çırpı,odun,eski tahta eşyalar velhasıl pek çok döküntü yığılmış bir kümbet gördük...Kimse bir anlam veremedi..bu döküntü de neyin nesi dedik..Ben herhalde yakacaklar dedim...Arkadaşlar yok canım ,çok tehlikeli olur dediler.Neticede o kümbet büyüdükçe büyüdü ve 23 Nisan gecesi saat 21 de rahipler,bir sürü insanlar,o ateşin yakılışına seyirci olduk...Meğerse inanışlarına göre her sene böyle bir kuru ağacı ateşe verip denize mi kara tarafına mı düşeceğini beklerlermiş...Denize düşerse balıkcıların  çok bereketli bir sezon geçireceğine,aksi takdirde  işlerin kesat olacağına inanırlarmış....Laf aramızda odunları öyle yığıyorlar ki kara tarafına düşme şansı bence  çok büyük sürpriz olurdu...İşte böyle sevgili dostlar...4 gün  de tamamen yenilenmiş bir insan olarak İstanbula,evime,oğullarıma,kızlarıma,torunlarıma kavuştum...Bu seyahatimizi planlayan oğlum Özgür e sonsuz teşekkürler ediyorum...A sından  Z sine bu kadar mı herşey düşünülür...Ama hepsinden daha da önemlisi  39 senedir  ilk ve tek sevgilim ,kocama teşekkür ediyorum...O beni bir Aslan olarak çok iyi anlıyor....Mutluyum  başka ne söyleyebilirim ki.........